Akıllı Telefonlar: Yeni Sigaralarımız
Oturduğum evin yakınındaki spor salonundaki acemi asker birliği stilinde egzersizler yapılan derslere gidiyorum. Bu dersler nasıl diye soracak olursanız, tepenizde bir koçun dikilip siz kusacağınız noktaya gelene kadar daha fazla şınav çekmeniz ve çömelip kalkmanız için sürekli bağırdığı derslerden. Sonrasındaysa eve gidip üç gün boyunca tuvalete oturmak için çabalamakla uğraşıyorsunuz.
Tam istediğim şey, bu egzersizleri çok seviyorum ve dersleri hiçbir hafta kaçırmıyorum.
Bugün, daha önceki birkaç sabah olduğu gibi, birkaç kişi egzersizler arasında duvar kenarına koşup orda duran telefonlarını kontrol etti…hangi zırvalık için kontrol etmiş olabilirler bir fikrim yok. E-posta? Instagram? Ter damlalarını çekerek snapchatte herkesin görmesi için? Bilmiyorum.
Önemli olan telefonlarına bakıyor olmalarıydı.
Ve koç sinirlendi, aptal telefonlarını kenara atmaları için bağırdı, ve bu sırada hepimiz yapmakta olduğumuz egzersizi bırakıp durduk.
Bu her derste olduğu gibi bu ders sırasında da iki ya da üç kez daha oldu ve nedense bugün diğer herkes egzersiz yaparken telefonuna yapışan kadına aklımdan geçenleri söylemeye karar verdim:
“Hayatınızda 30 dakika bekleyemeyecek hiçbir şey yok mu gerçekten? Veya kansere tedavi bulmakla filan mı meşgulsünüz?”
Okuyuculara not: bu arkadaş edinmek için kötü bir yöntem.
Çok sinirlenmiştim. Haklı olduğumu ve odadaki herkesin sessizce aklından geçenleri söylediğimi düşünüyordum.
Daha sonra gün içinde, hepimiz eve gittikten sonra, her yerim sızlayarak tuvalette otururken, olanları bir kez daha aklımdan geçirdim. Ve kendime şunları sordum. “Neden bu durum bu kadar canımı sıkıyor? Neden genel olarak telefonlar, her zaman beni bu kadar rahatsız ediyor? Neden karım sokakta birlikte yürüdüğümüzde çantasından telefonunu çıkardığında sinir oluyorum? Neden bir konserde insanlar konserin yarısını telefonlarıyla videoya aldıklarında muazzam bir nefret ateşiyle doluyorum? Buradaki sorun tam olarak ne?”
Ben mi sorunluyum?
Biliyorum ki sorunlu olan ben değilim. Bugünlerde hepimiz telefonlarımızla şu tuhaf aşk/nefret ilişkisini yaşıyoruz. Her sene bir öncekinden çok daha fazla telefonlarımıza bağlanıyoruz. Fakat aynı zamanda da her sene onlara bu kadar bağlanıyor olmamız gücümüze gidiyor.
Dikkat Kirliliği
Eğer düşünecek olursanız, hayatlarımızda gerçekten sahip olduğumuz tek şey ilgi/dikkat kapasitemiz. Malımız mülkümüz yok olabilir. Bedenlerimiz hasar görebilir. İlişkilerimiz bozulabilir. Hatta anılarımız ve entelektüel kapasitemiz bile solup yok olabilir.
Fakat neye odaklanacağını seçme yetisi – işte bu daima bizimle kalacak.
Maalesef, bugünün teknolojisiyle, ilgimiz daha önce hiç olmadığı kadar çok yöne çekilmekte, bu yüzden de bugün ilgimizi neye yönelteceğimizi seçmek hiçbir zaman olmadığı kadar zor ve mühim hale gelmiş durumda.
Cal Newport Deep Work adlı kitabında bir tek projeye, fikre ya da göreve uzun bir zaman dilimi boyunca derinlemesine odaklanabilme becerisinin içinde olduğumuz bilgi çağında başarılı olmak için en önemli yetenek olmakla kalmayıp, aynı zamanda da insanlarda giderek daha az görülen bir yetenek olduğunu ileri sürmekte.
Fakat ben daha da ileri gidip ihtiyaç duyduğumuz şeylere odaklanabilme ve bunlar üzerinde dikkatimizi keskinleştirme becerimizin mutlu ve sağlıklı bir hayat yaşamak için hayatımızın ana bileşeni olduğunu söyleyeceğim. Hepimizin kafalarının öylesine dağıldığı ki kendi gerçekliğimizden çıktığımız, sürekli olarak gereksiz bilgi ve sonsuz tıklamalar ve bildirimlerle oluşan drama girdaplarına kapılıp dibe çekildiğimiz günler veya haftalar (veya aylar ya da yıllar) geçirdiği olmuştur. Mutlu ve sağlıklı olmak için, hem kendi kendimizin kontrolünde olduğumuzu, hem de yeteneklerimizi etkin bir şekilde kullanıyor olduğumuzu hissetmemiz gerek.1 Bunu yapmak için de dikkatimizi kontrol edebiliyor olmalıyız.2
Ve spor salonunda telefon olayının bu yüzden beni bu kadar sinirlendirdiğini düşünüyorum. O egzersizler acayip zor. Onları yaparken hem odaklanmam, hem de sadece fiziki disiplin değil zihinsel disiplin sarf etmem gerekiyor. Ve on dakikada bir birilerinin patronuna e-posta göndermesi ya da sevgilisine mesaj atması gerektiği için durmak, benim bu odaklanma halimden aniden çıkmama sabep oluyor. Daha kötüsü, bu benim isteğim dışında oluyor.
Birilerinin odaklanma ya da kendilerini kontrol etme beceriksizliği etraflarındaki insanların odak ve dikkatlerini kesintiye uğrattığında bu dikkat kirliliğine yol açıyor. Akıllı telefon kullanımının patlaması ve internetin dünyanın her yerinde erişilebilir hale gelmesiyle birlikte dikkat kirliliği, bizler henüz farkında olmasak da, günlük hayatlarımıza giderek daha çok sızıyor.
Bu yüzden akşam yemeği yerken karşımızdakinin telefonda mesaj yazmaya başlaması canımızı sıkıyor. Bu yüzden sinemada birisi telefonunu çıkardığında kızıyoruz. Bu yüzden önlerindeki maçı izlemek yerine birileri telefonundan e-posta kutusunu kontrol ettiğinde gıcık oluyoruz.
Etrafımızdakilerin odaklanma beceriksizliği, bizim zaten dağılmaya hazır odaklanma yetimizi sarsıyor. Tıpkı sigara içen birisinin etrafındaki kişilerin dumandan dolayı akciğerlerinin zarar görmesi gibi, akıllı telefon kullananların etrafındaki kişilerin de odak ve dikkat yetileri zarar görüyor. Akıllı telefonlar duyularımızı ele geçiriyor. Bizleri sohbetlerimizi duraklatmaya zorluyor ve bunun sonucunda gereksiz bir şekilde düşüncelerimizi ikili hale getiriyor. Düşünce akışımızı bozuyor ve aklımızda kurduğumuz önemli bir noktayı unutmamıza yol açıyor. Birbirimizle temas kurma ve hatta en basitinden birlikte bulunduğumuz kişiyle yan yana, mevcut olma ilişkisi kurma yetimizi aşındırıyor, böylelikle mahremiyeti yok ediyor.
Sigara içmeyle olan karşılaştırma burada bitmiyor. Akıllı telefonlarla belleklerimize ve dikkat aralıklarımıza uzun vadede zarar verdiğimizi öne süren çalışmalar var.3 Sigara içmenin kısa vadede anlık iyi hissetme patlamaları uğruna uzun vadede sağlığımıza zarar vermesi gibi, henüz yediğimiz yemeğin güzel bir fotoğrafına gelen beğeniler yoluyla akıllı telefonumuzda kısa vadeli dopamin patlamaları (mutluluk hormonu olarak bilinen) yaşamak uğruna uzun vadede beynimizin işlerlik yetilerine zarar veriyoruz.
Şimdi aşırı tepki verdiğim düşünülebilir. Berbat bir spor salonu deneyimi yaşadığım ve bunun acısını internetteki yüzlerce okurumdan çıkardığım zannedilebilir.
Fakat ciddiyim. Bu durumun bizlere fark ettiğimizden çok daha fazla zarar verdiğini düşünüyorum.
Yıllar geçtikçe fark ettim ki, oturup bunun gibi bir makale yazmak benim için üç-dört yıl önce olduğundan daha zor gelmeye başladı. Ve bu sadece yıllar içinde dikkat dağıtıcı şeylerin miktarının şiddetle artmasıyla değil, benim bu dikkat dağıtıcılara direnme gücümün çoğunlukla kendi ilgimin/dikkatimin kontrolünde olmadığımı hissetiğim noktaya kadar düşmesiyle oldu. Ve bu beni deli ediyor. Spor salonunda mesajlarını kontrol etmeden on dakika geçiremeyen kadına gücüme gitmiyor. Spor salonunda mesajlarına bakmadan on dakika geçiremeyen kişi olmaya başlamam gücüme gidiyor.
Biliyorum ki tek değilim.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, sosyal ortamlarda telefonlarını kontrol etmezlerse müthiş huzursuzlanan insanlarla tanıştım. Uçaklara köpeklerini taşır gibi, sohbetlere telefonlarını taşıyorlardı. Başka bir kişinin duygu ve düşünceleriyle aralarına bir şey koyma ihtiyacı çok yoğunlaşırsa daima kullandıkları araç, akıllı telefonlarıydı.
İyi, üretken bir çalışan gibi hissetmek için sürekli e-postalarını ve mesajlarını kontrol etme gereksinimi duyan insanları fark etmeye başladım. Bir resitalde çocukları keman çalarken, ya da yolda trafik ışıklarında arabada beklerken, veya bir Cumartesi gecesi yatakta uzanırken olsun, hiç fark etmiyor. Önlerine savrulan her bilgi parçasını yakalamak zorundalarmış gibi hissediyorlar, diğer türlü bir şekilde işlerinde başarısız olduklarını düşünüyorlar.
Tüm bir film boyunca (hatta bir TV dizisi boyunca) birkaç kez telefonlarını çıkarmadan oturamayan arkadaşlarımı fark ettim. Yemeklerini tabaklarının yanına telefonlarını koymadan yiyemeyen insanları gördüm.
Bu her yerde oluyor ve giderek sosyal bir norm haline geliyor. Aşınmış dikkatlerimiz normal, sosyal olarak kabul edilebilir dikkat seviyesi haline geliyor ve bizler tüm bunun bedelini ödüyoruz.
Gelecek
Bir hayalim var arkadaşlar. Parlayan plastik ekranlardan aktarılan anlık hazlarla kendilerini tatmin etme ihtiyacı hissetmeden uzun ve sıkıcı sohbetler boyunca oturabilen insanların olduğu bir dünya hayal ediyorum.
Sadece kendi kısıtlı dikkat ve ilgilerinin değil, etraflarındakilerin de kıymetli dikkatlerinin bilincinde olan ve bu sayede sinemada mesaj yazmaya başlayıp dramatik bir sahnenin tüm atmosferini yok etmeyecek insanların olduğu bir dünya hayal ediyorum.
Akıllı telefonların gerçek hayatlarımızın yoksun bir ikamesi olarak kullanılmadığı, hayatlarımızda zaman zaman destekleyici görevler görmesi için yer aldığı bir dünya hayal ediyorum. İnsanların, sürekli ve anlık bilgi aktarımının aşikar yararları olduğu gibi, hemen görülmeyen bedelleri olduğunun da farkına varacakları bir dünya hayal ediyorum.
İnsanların bedenleriyle ya da eğitimleriyle ilgilendikleri gibi, kendi dikkatlerinin de önemli bir kaynakları olduğunun ve bu kaynağın beslenmesi, yenilenmesi, yapılandırılması, el üstünde tutulması gerektiğinin bilincinde olacakları bir dünya hayal ediyorum.
İnsanların herkesin dikkatine saygı duydukları ve bu saygının onlardan arkadaşlarına, ailelerine, tüm dünyaya yayıldığını ve odaklanma yetisine sahip olmamanın sadece kendilerine değil, ilişkilerine, birisiyle mahremiyet paylaşmaya ve sürdürmeye zarar verdiğini kabul ettikleri bir dünya hayal ediyorum.
Önümüzdeki Çarşamba spor salonunda egzersiz yaparken insanların zevzek telefonlarını kontrol etmeyeceğini hayal ediyorum. Allahaşkına spor salonuna gidiyorsanız, spor salonuna gidin.
“Ve bunu başardığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlük şarkısının yankısını duyduğumuzda, o gün daha da yakın olacak ve Tanrı’nın bütün kulları siyahlar ve beyazlar, yahudiler, hıristiyanlar, müslümanlar ve budistler el ele tutuşarak siyahların eski bir ilahisini söyleyecekler.
Sonunda özgürüz! Şükürler olsun tanrım! Sonunda hepimiz özgürüz”4
(akıllı telefonlarımızdan)!
Çeviri: Özlem Altun
- Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2008). Self-determination theory: A macrotheory of human motivation, development, and health. Canadian psychology/Psychologie Canadienne, 49(3), 182.↵
- 2010 yılından şu çalışmaya bakın: Killingsworth, M. A., & Gilbert, D. T. (2010). A wandering mind is an unhappy mind. Science, 330(6006), 932–932. Temel olarak, binlerce insanın günlük hayatlarını akıllı telefonlarından aktarılan bildirimlerle rastgele kesintiye uğratıyorlar ve onlara şu soruları soruyorlar: 1-Ne kadar mutlu hissediyorlar? 2-Ne yapıyorlar? 3-Ne hakkında düşünüyorlar. İnsanların eğer zihinleri boşluktaysa ve önlerindeki göreve odaklanamıyorlarsa o sırada ne yaptıklarının hemen hemen önemsiz olduğunu, o anda ve yakın zaman içinde bu insanların daha az mutlu olduklarını buluyorlar. Dahası, deneye katılan insanların %47’si zihinlerinin o anda boşlukta olduğunu söylüyor. Bu 2009-2010 yılında yapılmış bir çalışma, yani akıllı telefonlar şimdiye göre çok daha küçük ve dikkat aralıklarımız şimdiye oranla çok daha fazlayken. Şu anda ne kadar kötü olduğunu tahmin edin.↵
- Nicholas Carr’ın The Shallows: What the Internet Is Doing to Our Brains adlı kitabına bakın.↵
- King, Martin Luther. “I Have a Dream.” Konuşma Çözümlemesi. Lincoln Memorial, Washington D.C., ABD. 28 Ağustos 1963.↵